Ticari hayat çok farklı çalışma alanlarından teşekkül etmektedir. Bu anlamda başta gıda sektörü, inşaat sektörü, turizm sektörü ve tekstil sektörü markalaşma konusunda diğer mal ve hizmet sektörlerindenmarka ve patent tescili konusunda daha önemli bir noktadadır.
Gıda sektöründe yıllarını vererek müşteri nezdinde haklı bir tanınırlığa ulaşan bir restoran isim, logo, marka tescillerini yapmaması halinde başka firmaların karışıklığa yol açabilecek isim kullanmalarını önleyemeyecektir. İnşaat sektöründeki bir müteahhit kaliteli malzemeler kullanarak yaptığı yapılaraki güvenirliliğini bu isme benzer farklı bir inşaat firmasıyla paylaşmak durumunda kalabilmektedir.
Teknolojik gelişmeler sonrasında insanların tercihlerindeelektronik ortamlardaki paylaşımlar oldukça etkilemektedir. Bu anlamda ticari faaliyetindeki kazanımlarını Türk Patent nezdinde tescil etmeyen işletmeler bu ayrıcalıktan yoksun kalmaktadır. Kimya Patent Ofisi olarak Patent ve Marka alanında önemli faaliyetler sürdürmekteyiz. Bu anlamda isim, logo ve buluşlarınızın tescilinizin önemini belirtmekle birlikte daha ayrıntılı bilgi almak için sizlerle iletişim kurmaktan mutluluk duyarız. Bizlere moc.a1728218986ymiki1728218986la@ta1728218986kuva1728218986 adresinden veya 0342 322 33 37 numaralı telefon numarasından ulaşabilirsiniz.
Sınai Mülkiyet Hukuku tescile konu hak üzerinde sahibine münhasır yetkiler tanır. Bu anlamda patent ve markalarda fikri ürünü ilk olarak düşünen kişi patent ve marka tescil esaslarına uygun patent ve marka başvurusu yapması halinde fikri mülkiyet alanında malikin eşya üzerinde sahip olduğu hakların tamamını üzerinde toplar.
Patent ve Marka başvuruları ülkemizde Türk Patent Ve Marka Kurumuna yapılmaktadır. Bu anlamda kurumun sınavını kazanarak görev yapan Patent Vekilleri ve Marka Vekilleri hak sahibi olmak isteyen kişi adına kuruma başvuruda bulunarak tescil sürecini başlatır.
Önemle belirtmek gerekir ki; logo veya buluş sahibi kişinin patent ve marka tesciline konu edilen fikri ürününün tescil başvurusunu yapmaktan kaçındığı durumlarda bu ihmal, kötüniyetli kişilerce kullanılmakta, logo veya buluşun bilinirliğinin bu yolla genişlemesi hallerinde tescile aykırı durumlar meydana gelmektedir.
Dünya genelinde kurumların büyüklüğü marka değerleriyle ölçülmektedir. Patent ve Marka işletmenin büyüme iddiası anlamında tutarlılık göstergesi olduğu gibi, firmaların güvenirliliği noktasında tüketici nezdinde azımsanmayacak ölçüde büyük bir öneme haizdir.
Kimya Patent Ofisi olarak Patent ve Marka alanında önemli faaliyetler sürdürmekteyiz. Bu anlamda isim, logo ve buluşlarınızın tescilinizin önemini belirtmekle birlikte daha ayrıntılı bilgi almak için sizlerle iletişim kurmaktan mutluluk duyarız. Bizlere moc.a1728218986ymiki1728218986la@ta1728218986kuva1728218986 adresinden veya 0342 322 33 37 numaralı telefon numarasından ulaşabilirsiniz.
Mirasçılık Belgesi (Veraset İlamı) Nedir? Mirasçılık Belgesinin iptali Davası Nedir? Genel Bilgiler
Ölenin-Miras bırakanın ardından kalan tereke(mal varlığı) üzerinde kimlerin, ne kadar oranda hak sahibi olduğunu gösteren belgeye Mirasçılık belgesi (Veraset İlamı) denir.
Veraset İlamı Ne Şekilde Düzenlenir? Kimler Mirasçılık Belgesi Talebinde Bulunabilir?
Mirasçılar, yasal-kanbağı nedeniyle ve kan bağı olmaksızın atanmış mirasçılar şeklinde iki türlüdür. Mirasçılık belgesinin ne şekilde düzenleneceği ve kimlerin bu belge talebinde bulunabileceği Türk Medeni Kanunu md. 598’de belirtilmiştir. Yasal mirasçılardan herhangi bir kimse yada atanmış mirasçılar bu belgenin düzenlenmesini talep edebilir. Atanmış mirasçılar, bu hak sahipliklerini öğrendikleri tarihten itibaren 1 ay içerisinde haklarına ilişkin itiraz gelmemesi durumunda veraset ilamı talebinde bulunabilirler. Veraset İlamı talebi, çekişmesiz yargıya tabi olduğu olduğu için 1hafta-1 ay gibi kısa bir sürede çıkarılabilmektedir.
Mirasçılık Belgesinin İptali davası nedir? Kimler Bu Davayı Açabilir?
Mirasçılık belgesinin düzenlenebilmesi için tek bir mirasçının başvurusu yeterli olup; başvuru neticesinde düzenlenen belgede bütün mirasçılar ve pay oranları belirtilir. Veraset ilamının doğru olduğu karine olarak kabul edilmiştir. Veraset ilamında yer alan herkes, aksi ispatlanıncaya kadar mirasçı kabul edilir.
Veraset ilamının gerçeğe ve hukuka aykırı olması durumunda mağdur olan kişi/kişiler, ilgili mahkemeye başvurarak belgenin iptalini ve yeni, maddi gerçeğe uygun bir belge düzenlenmesini talep edebilir.
Mirasçılık Belgesinin İptali Davası Herhangi Bir Süreye Bağlanmış mıdır?
Mirasçılığın iptali, herhangi bir süreye bağlı kılınmamış olup; mirasçı olmayan kişiye karşı her zaman dava açılabilir.
Kimya Hukuk olarak ‘Veraset İlamı’ ve ‘Mirasçılık Belgesinin İptali’ne dayalı olarak açılan, başarı ile sonuçlanmış çok sayıda talebimiz ve davamız bulunmakla birlikte halihazırda devam eden davalarımız mevcuttur.
Daha ayrıntılı bilgi için Kimya Hukuk Avukatları Av. Ali Kimya ve Av. Selin Kimya ile bağlantı kurmanızı tavsiye etmekteyiz.
İletişim:0342-3223337
*Bu makale Av. Selin Kimya tarafından yazılmış olup, yazılı rıza alınmaksızın farklı bir platformda yayınlanması telif hakkı ihlali oluşturacaktır.
FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNU KAPSAMINDA SAĞLANAN KORUMA
5846 sayılı Fikir Ve Sanat Eserleri Kanunu fikir ve sanat eserlerini meydana getiren eser sahipleri ile bu eserleri icra eden veya yorumlayan icracı sanatçıların, seslerin ilk tespitini yapan fonogram yapımcıları ile filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren yapımcıların ve radyo-televizyon kuruluşlarının ürünleri üzerindeki manevi ve mali haklarını belirlemek, korumak, bu ürünlerden yararlanma şartlarını düzenlemek, öngörülen esas ve usullere aykırı yararlanma halinde yaptırımları tespit etmek amacıyla yasalaşmıştır.
Aynı Kanunun Tanımlar başlıklı 1/B maddesinin a bendinde; Eser; Sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri olarak tanımlanmıştır.
Fikir ve sanat eserlerinin çeşitleri üst başlıklı Musiki Eserler alt başlıklı 3. maddeye göre; “Musiki eserleri, her nevi sözlü ve sözsüz bestelerdir” şeklinde tanımlanmıştır.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunun 14-17 maddeleri arasında Eser Sahibinin Manevi Hakları, 21-25 maddeleri arasında ise Eser Sahibinin Mali Haklarını düzenlemektedir.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunun İşleme hakkı madde başlıklı 21. Maddesi uyarınca; “Bir eserden, onu işlemek suretiyle faydalanma hakkı munhasıran eser sahibine aittir”.
Aynı Kanunun 22. maddesinin 1. Fıkrası uyarınca; “Bir eserin aslını veya kopyalarını, herhangi bir şekil veya yöntemle, tamamen veya kısmen, doğrudan veya dolaylı, geçici veya sürekli olarak çoğaltma hakkı münhasıran eser sahibine aittir.”
Aynı Kanunun 23. maddesinin 1. Fıkrası uyarınca; “Bir eserin aslını veya çoğaltılmış nüshalarını, kiralamak, ödünç vermek, satışa çıkarmak veya diğer yollarla dağıtmak hakkı münhasıran eser sahibine aittir.”
Manevi, mali veya bağlantılı haklara tecavüz madde başlıklı 71. maddenin 1. fıkrasında yer alan düzenleme uyarınca; Bu Kanunda koruma altına alınan fikir ve sanat eserleriyle ilgili manevi, mali veya bağlantılı hakları ihlal ederek; Bir eseri, icrayı, fonogramı veya yapımı hak sahibi kişilerin yazılı izni olmaksızın işleyen, temsil eden, çoğaltan, değiştiren, dağıtan, her türlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma ileten, yayımlayan ya da hukuka aykırı olarak işlenen veya çoğaltılan eserleri satışa arz eden, satan, kiralamak veya ödünç vermek suretiyle ya da sair şekilde yayan, ticarî amaçla satın alan, ithal veya ihraç eden, kişisel kullanım amacı dışında elinde bulunduran ya da depolayan kişi hakkında bir yıldan beş yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur düzenlemesi yer almaktadır.
Eser üzerindeki manevi haklar; eser sahibinin ismine yer verilmesi, eserin işlenmesi sürecinde eser sahibinin iradesine aykırı içerik eklenmesi ve eser sahibinin şeref ve itibarını zedeleyici mahiyette bulunması hallerinde eser sahibinin bu işlemeleri menetmesini sağlayan, devredilemez nitelikli haklardır.
Bu yazı Kimya Hukuk Danışmanlık tarafından hazırlanmış olup, ayrıntılı bilgi ve hukuki destek talepleriniz için 0342-322 33 37 numaralı telefondan iletişim sağlamanız tavsiye olunur.
Türk Hukukunda, boşanan kadının yeniden evlenebilmesi, nesebin karışmaması için bazı şartlara bağlanmıştır. Bu şartlar Türk Medeni Kanunu md. 132(kadın için bekleme süresi) ve Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 26. Maddesinde(kadının bekleme süresinin başlangıcı) belirtilmiştir.Bu maddelere göre;
TMK md. 132 : ‘Evlilik sona ermişse, kadın, evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün geçmedikçe evlenemez. Doğurmakla süre biter. Kadının önceki evliliğinden gebe olmadığının anlaşılması veya evliliği sona eren eşlerin yeniden birbiriyle evlenmek istemeleri hâllerinde mahkeme bu süreyi kaldırır.’
Nüfus Hizmetleri Kanunu md. 26 : ‘Kadının bekleme süresi, mahkeme kararının kesinleştiği tarihten itibaren hüküm ifade eder.’
Boşanma sonrası yeniden evlenebilmek için kadına şart koşulan iddet süresinin amacı, kadının olası gebelik durumunda doğacak olan çocuğun nesebinin sağlıklı olarak belirlenebilmesidir.
Kadın boşanma sonrası hamile olmadığını kanıtlamadığı veya eski eşiyle evlenmediği sürece süre bitmeden önce bir başkası ile evlilik gerçekleştiremez.
Türk Medeni Kanunu md. 285’e göre; ‘Evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde doğan çocuğun babası kocadır.’ Anılan madde hükmü, babalık karinesini iddet müddeti ile ilişkilendirmiştir. Bu karinenin engellenmesi ve 300 (üç yüz) günlük bekleme süresinin kaldırılması için dava yoluna başvurulmalıdır. İddet Müddetinin Kaldırılması için açılan dava 1-3 ay arasında karara bağlanmaktadır.
Kimya Hukuk & Danışmanlık olarak İddet Müddetinin Kaldırılmasına ilişkin çok sayıda davamız bulunmaktadır. Daha ayrıntılı bilgi için Kimya Hukuk Avukatları Av. Ali Kimya ve Av. Selin Kimya ile bağlantı kurmanızı tavsiye etmekteyiz.
Hak arama hürriyeti bağlamında her birey ve tüzel kişilik kendi namına adli mercilere müracaat edip, dava ve şikayet haklarını kullanabilmektedirler.
Bu hakkı kullanabilmek için gerçek kişi veya yetkili organın tam fiili ehliyetine sahip olması gerekmektedir. Bir başka deyişle hakları kullanma yönünden kısıtlı olmamalıdır.
Türk Hukuku uygulamasında da kişiler Avukatla temsil edilme zorunluluğu olmaksızın kendileri dava açabilmektedirler. Bu durumun meydana getirdiği hak kayıpları su götürmez bir gerçekliktir. Katı uygulanan usul yasalarını sade vatandaştan bilmesini beklemek pek de makul bir durum olmayacaktır.
Toplum olarak temel yasalardaki yeniliklerin gündelik hayatımızdaki yansımalarını içselleştirmekteyiz.
2002 yılında Türk Medeni Kanunu, 2005 yılında Türk Ceza Kanunu, 2011 yılında Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 2012 yılında Türk Borçlar Kanunu, 2012 yılında Türk Ticaret Kanunu bu yeniliklerin en başında gelmektedir.
Anılan Kanunlardan Türk Ticaret Kanununda Anonim Şirketlere özgür bir çok yenilik getirilmiş olup bunlardan birisi de Anonim Şirketlerin Avukatla temsil yükümlülüğüdür.
Kimya Hukuk Bürosu olarak faaliyet konularımızın önemli bir kısmını Anonim Şirket danışmanlığı oluşturmaktadır. Şirketlerin girift yapıları ve ticari ilişkilerden doğan durumlar birçok hukuki soruna yol açabilmektedir. Şirketlerin yaşadığı hukuki sorunlarda Avukatlardan hukuk hizmeti almaları kendi tercihlerinin olmalarından öte Yasalarca öngörülmüş bir zarurettir.
Anonim şirketlerde ve Yapı Kooperatiflerinde Danışman Avukat bulundurma zorunluluğu 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ile getirilen bir zorunluluktur.
Avukatlık Kanunu’nun 35. maddesinin üçüncü fıkrasına göre, Esas Sermaye miktarı 250 bin TL ve üzerinde olan ANONİM ŞİRKETLER ve üye sayısı 100 veya daha fazla olan YAPI KOOPERATİFLERİ sözleşmeli bir avukat bulundurmak zorundadırlar.
Esas sermaye miktarı 250 bin TL’nin altında kalan Anonim Şirketler, Limited, Adi veya Hisseli komandit, Kolektif gibi Sermaye ve Şahıs şirketleri ile 100 üyeden az Yapı Kooperatifi ile diğer Kooperatifler için ise Sözleşmeli Avukat bulundurma zorunluluğu yoktur.
Yukarıda belirtilen hükmüne aykırı davranan kuruluşlara Cumhuriyet Savcısı tarafından Sözleşmeli Avukat tayin etmedikleri her ay için, sanayi sektöründe çalışan 16 yaşından büyük işçiler için suç tarihinde yürürlükte bulunan, asgari ücretin iki aylık brüt tutarı kadar idari para cezası verilir.
Bu cezai yaptırım gerçeği ışığında; Kimya Hukuk Danışmanlık olarak Esas Sermaye miktarı 250 bin TL ve üzerinde olan ANONİM ŞİRKETLER ve üye sayısı 100 veya daha fazla olan YAPI KOOPERATİFLERİNİN kurumlarına hizmet verecek Avukat bulundurma yükümlülüklerini yerine getirmelerini tavsiye etmekteyiz.
Konu hakkında görüşlerinizi ve Danışmanlık talepleriniz için “[email protected]” adresine e-posta göndererek veya 0342-322 33 37 numaralı telefonu arayarak bizlerle paylaşabilirsiniz.
Markanın Hükümsüzlüğü düzenlemesi 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 25. maddesinde yer almaktadır.
Adli mercilere intikal eden uyuşmazlıkların önemli bir kısmını markanın hükümsüzlüğü davaları oluşturmaktadır.
Markanın hükümsüzlüğü yargılaması hukuk muhakemeleri kanununa göre yürütülse de; Ceza Hukukunun süjelerinden Cumhuriyet Savcısı ve ilgili Kamu Kurum ve Kuruluşlar 25. Maddenin 2. Fıkrası uyarınca bu davayı açabilmeye yetkili durumdadır.
Hükümsüzük kararı markanın sicilden terkin edilmesi sonucunu doğurması nedeniyle mülkiyet hakkıyla doğrudan ilgilidir.
Bir markanın hükümsüzlüğüne karar verilebilmesi için markanın tescilinin mutlaka veya nispi red nedenlerinden birinin mevcudiyeti gerekmektedir. Bu anlamda tescili konu olan mal ve hizmetin bir başka mal ve hizmet yönünden ayırt edilemeyecek kadar benzer olması ya da tamamlayıcı nitelikteki bir sınıfta markanın tescil edilmiş olması markanın hükümsüzlüğü sonucunu doğuran bir durumdur.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu markanın hükümsüzlüğü davası açılabilmesi için 5 yıllık hak düşürücü süreyi dava şartı olarak düzenlemiştir. Bu anlamda hükümsüzlük talebi sunacak olan marka sahibi, bu talebini öğrenim tarihinden itibaren 5 yıl içerisinde muhataba yöneltmelidir.
Markanın hükümsüzlüğüne ilişkin Mahkeme kararının ifası için verilen kararın kesinleşmiş olması gerekmektedir.
MARKANIN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ VE İPTAL DAVASI ARASINDAKİ FARKLAR
Markanın Hükümsüzlüğü düzenlemesi 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 25. maddesinde yer almaktadır. Maddenin devamında iptal halleri ayrı bir bölümde düzenlenmiştir. İptale ilişkin davalarda Türkpatent’e sunulan itirazların reddine ilişkin kararların iptali dava konusu edildiği için bu da Türkpatent’e de yöneltilmektedir.
25 inci madde gereğince markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi hâlinde bu karar marka başvuru tarihinden itibaren etkili olup, markaya bu Kanunla sağlanan koruma hiç doğmamış sayılır. 26 ncı madde gereğince markanın iptaline karar verilmesi hâlinde ise bu karar, iptal talebinin Kuruma sunulduğu tarihten itibaren etkilidir. Ancak talep üzerine, iptal hâllerinin daha önceki bir tarihte doğmuş olması hâlinde iptal kararının bu tarihten itibaren etkili olacağına karar verilebilir.